Her insanın kendine has bir kumaşı olduğuna dair inancım doğrultusunda, yola çıkışım ve seçimlerim bu kumaşı yani kendi kumaşımı bulmam ve takip etmem ile başladı.
Maddeden ziyade manayı, ölçülebilenden ziyade ölçülemeyeni merak etmekle başladım.
Yaşadığım topraklar, tabir yerinde ise işin tuzu biberi oldu. Özellikle Mezopotamya ve Ortadoğu’nun kayıp bilgeliği ve kadim felsefeleri beni derinden etkileyerek bu yolculuğa çıkardı. Elimden çıkan işler bu arayışın bir nevi müsveddesi olarak ele alınabilir.
İşlerimde bulduğum cevaplar değil sorduğum sorular yatıyor, anlamaya çalıştığım ve ilham kaynağım olan hikayeler barınıyor.
Bu eserleri veya düşünce eskizlerini hayata geçirirken geçmişte yaşamış ve mükemmeliyetin detaylarda saklı olduğunu, ancak asla bir detay olmadığını söyleyen üstatlarımın izlerini takip ederek, soyut olanı somut hale getirmeyi amaçlıyorum. Bunun ışığında, bu dünyaya ait görünen fakat asla ait hissetmeyen betimlemeler ve figürler ortaya çıkıyor. Gözün gördüğünü, hissiyatın tamamlaması gibi bir bütünleme düsturum oluyor/olmuştur/her zaman olmuştur.
Demiri kullanmamın nedeni ise, bu materyalin bütün zıtlıkları içinde barındırması ve eser oluşurken o tutkulu savaş halini sunmasıdır.
Söz konusu demir ise naifliğin vücut bulmuş halini ortaya koyan eller oldukça kabadır. Hiç anlamadım bu kısmı.
Sizden kat ve kat güçlü olana, bu materyale boyun eğerek onu şekillendirirsiniz, böylece kendi öneminizi yitirirsiniz.
Doğumumuzdan ölümümüze kadar her saniye şekil değiştirerek, olmak için doğduğumuz kişi oluyoruz.
Bu, “arayış ve sorular, akabinde seçimler ve olanlar” olarak devinim halinde devam ediyor. İlham kaynağım olan bu arayış ve bulduğunu sanma maratonu beni her gün zinde kılıyor. Ana tanrıçanın toprakları ve bilgelerin doğum yeri olan bu topraklarda sorular asla bitmeyecek ve benim gibi arayanla da her zaman bu ilhamın peşinde olacak. Umduğum şey ise, yaptıklarımda herkesin kendi sorusunu görmesidir..
Ada Uzundede